GÜNDEM

Urfa'da Filmler ve Filmlerde Urfa Nasıl Anlatılmalı?

Şanlıurfa'da çekimleri süren ve geçtiğimiz hafta perşembe günü de ilk bölümü yayınlanan Halef Köklerin Çağrısı dizi filmini herkes farklı yorumladı. Urfalı şair yazar Mehmet Kurtoğlu ise Urfa'da Filmler, Filmlerde Urfa Nasıl Anlatılmalı? başlıklı makalesinde Halef Dizisi üzerinden filimleri, sinamayı analiz etti.Mehmet Kurtoğlu'nun işte makalesi.

Abone Ol

Sosyal medyada Urfa'da çevrilen Halef adlı dizi aleyhinde yorumları görünce yazmadan edemedim. Filmin Urfa'yı gerçek anlamda anlatıp anlatmadığı konusunda tartışanlar şunu iyi bilmelidirler ki, sanat mevcut olanı farklı formda anlatmadır.

Sinema da bir sanat olduğuna göre dizi veya film insanı, toplumu veya şehri farklı bir formda anlatmak zorundadır.. Bir de dizi izlenme kaygısı taşıyorsa konuyu daha da abartılı bir şekilde çekilir. Sıradan olaylar film konusu olmaz. Yönetmen fantastik, ütopik, distopik, gerçek üstü veya absürt bir film çekebilir. İzleyici beğenir yahut beğenmez, kendi sorunudur.

Ayrıca bir mekânda çekilen film o mekânı bağlamaz. Zira Urfa'nın Top Dağı ve Ellisekiz Meydanı Kelebek filminde Afganistan diye beyazperdeye yansıtılmıştı. Urfa'yı Afganistan, Afganistan'ı Urfa diye gösterebilir yönetmen. Sonra Yılmaz Güney yıllarca 'Doğu Gerçekliği' adı altında Urfa'da ve bölgede çektiği filmlerde kaçakçılığı, ağalığı, toprak reformunu, kadın dağa kaldırmayı, kız kaçırmayı, eşkıyalığı, tecavüzü konu edinen filmler çekti. Eleştirel yaklaştı. Türk sinemasına yeni bir soluk getirdi. Farklı bir bakış kazandırdı. Güney'in filme aldığı olaylar ve konular yabancılara ilginç geldiği için seyredildi, ödül verildi...

Bugün Urfa'da çekilen dizileri ve filmleri eleştirenlere göre yorumlarsak, Güney, şehri övücü, güzel filmler çekmemiştir. Şehri kötü göstermiştir. Oysa adı üstüne çektiği filmler gerçeklikten ilham almıştır. Yalnızca Hudutların Kanunu filmi dahi feodalizmin bu şehre çektiği acıları ve trajediyi göstermeye yeter.

Züğürt Ağa bu şehrin 20. yüzyılın sonunda feodalizmle yüzleşmesidir. Aslında Züğürt Ağa, feodalizmin tükenişini anlatırken bir gerçeğe parmak basmıştır. Trajik olan 21. yüzyılın eşiğindeki şehirde kaybeden Züğürt Ağa'nın tersine Ağalık daha da kazanmış, feodalizm güçlenmiştir. İlginç olan ise, tarih, bu şehirde tersine akmaktadır. Dünyanın demokrasiye yöneldiği, bireyselleşmenin başını aldığı bir zaman diliminde şeyhliğin, aşiret derneklerinin, feodalizmin halen güçlü bir şekilde varlığını sürdürmesi dikkate şsyandır.

Urfa'da bir başka sıkıntı da son yıllarda orta çağdan kalma feodalizmi kutsama ve korumadır. Birey olamayan toplum ağa, şeyh, eşkıya, bey, efendi ve kahramanların peşinden gider. Şehirde önüne gelenin aşiret ve ağalık methiyesi yapıyor olması şehrin artık büyük bir köy olduğunun göstergesidir. Bugün şehir feodalizm yüzünden yönetilmez duruma gelmiştir. Sosyolojisi ve siyaseti kitlenmiştir. Birçok alanda Türkiye'nin en geri kalmış şehridir.

İstatistikler birçok alanda Urfa’yı Türkiye’nin geri kalmış şehirleri arasında gösteriyor. Dışarıda Urfa’yı yiyen, eğlenen, üreyen bir şehir olarak görüyorlar. İlginçtir kimi ağalığı övüyor kimi aşireti. Kimi şeyhi övüyor kimi eşkıyayı. Buna rağmen şehir halen masum! halen dindar! halen güzel! Tek kötü olan Halef dizisi!

Romanlar, filmler, hikâyeler aslında topluma ve şehre ayna tutar. Toplum ve şehir kendini onda görür düzeltir. Birey onda kendi varoluşun görür. Kameranın gözü insanın ve toplumun içine/ dışına çevrilir.. Eleştirir yahut över. Soru sorar cevap verir. Yahut muğlak bırakır...
Filmde Urfa'da sıra gecelerindeki sunum üzerinde duranlar, gerçekte en büyük eksik olan estetik ve sanat değeri üzerine konuşmuyorlar. Filmde sıra gecesi adı altında yapılan eğlenceyi eleştiriyorlar. Sıra gecesi ticari bir meta olmuş artık. Gelenekten kopup ayrı bir kulvara girmiştir.

Buna rağmen halen tartışması yapılmakta. Kimi sıra gecesinde tef yok diye yakınıyor kimi sunumu beğenmiyor.
Kimi de filmdeki ağa karakterini beğenmeyip ağamız pir ü pak diye hiç bir kötülüğü ona yakıştırmıyor. Kimi bu film Urfa'yı anlatmıyor diyor. Kimi niçin Urfa şivesiyle konuşulmuyor diyor. Oysa şimdilerde bilhassa gençler arasında şive ile konuşmak ayıp sayılıyor. Herkes televizyondan İstanbul şivesini öğreniyor. Bugün Urfa'da yeni nesil şiveyle konuşmuyor.

Ayrıca şiveyle konuşmak bir üstünlük değil. Eğer şive iyi bir şey olsaydı komedilerde ve skeçlerde Urfa ağzı alay konusu yapılmazdı. Sonra Sıra gecesinde veya düğünde tef yok diyenler 40 km uzaklıktaki Haran Akçakale'de Arap kültürünün geleneksel çalgısının tef olduğunu bilmiyorlar sanki. Düğün salonlarında çalınan müziğin melodisini ilahilere uyarlamakta mahir olan Urfalı müzisyenleri burada takdir etmek gerekir. Sıra gecesinde davulla yapılan müziği mevlit gecesinde tef ile yapıyorlar.

Şehirsevicilikle şehri bir yere taşıyamazsınız. Aliya İzzetnegoviç "İslam dünyası eleştirel aklı kaybettiği için geri kalmıştır" diyor. Urfa eleştirilmediği için sosyal ve kültürel sorunlar yaşıyor. Urfa gibi tembel ve uyuşuk toplumları Cemil Meriç'in deyişiyle ancak "tokatlayarak uyandırabilirsiniz." Urfa'nın eleştiriye ihtiyacı var. Urfa’nın önünün açılması için eleştiri kültürünün gelişmesi gerekir. Ayrıca Urfa çoğulcu, Urfa hoşgörülü şehir diyorsak eleştiriye açık olmalıdır.

Urfa'da çevrilen filmler Urfa'yı olumsuz gösteriyormuş. Doğru. Buna karşı çıkanlar şehri güzel ve olumlu gösteren senaryo yazdırıp filmcilerin eline tutuştursun, bakalım o zaman güzel filmler çekiliyor mu, çekilmiyor mu? Bir şehrin edebiyatı bitmişse sineması da filmi de bitmiştir. Bekir Yıldız tek başına yazdığı hikayelerle bu şehrin sorunlarını hem edebiyata hem sinemaya taşıdı.

Bir öğretmen olarak Siverek'te görev yapan Mersinli Osman Şahin bu şehrin hikayesini yazarak edebiyata ve sinemaya taşıdı. Kibar Feyzo Osman Şahin'in Urfalıyı anlattığı hikâyesidir. Kibar Feyzo da eleştirel filmdir. Ama Türk sinemasında klasikleşmiştir. Bugün ne bir Bekir Yıldız'ı ne bir Hüseyin Peyda'mız var?

Bu şehrin sırtından milyarlar kazanan iş adamları, müteahhitler, zenginler, “benim” diyen ağalar tek bir kitaba sponsor, tek bir filme yapımcı olarak katkı sunmuş mudur? Antep diyorsunuz. Antepli iş adamları filmcilere sponsor oluyor. Onları el üstünde tutuyor. Onlarda Antep'i sinemaya taşıyorlar. Filmcilere sponsor olup, onlara sağlam senaryolar götürüp çekilmesi için desteklersek, onlar da şehrimizi bizim istediğimiz gibi filme alırlar.

Ayrıca filmlerin merak uyandırması gerekiyor ki izlenebilsin. Bundan dolayı trajik veya komik olaylar filmcilerin ilgisini çeker. Filmcilerin Urfa'yı tercih etmesi antik, feodal, ortaçağı anımsatan bir şehir olduğu içindir. Urfa'nın sosyoloji onlara ilginç geldiği için film çekiyorlar. Eğer modern bir şehri çekeceklerse Urfa'ya niçin gelsinler? İstanbul, İzmir, Bursa daha modern, daha güzel.

Sonra Urfa sosyal medyada savunulduğu gibi çok da masum bir şehir değil. Bir defa kanunsuz şehir. Tanzimat kanunları ancak on yıl sonra bu şehre ulaşmış. Hukuk tam olarak işlemiyor. Bugün dahi hukuki olayları ağalar şeyhler ve akil adamlar çözüyor. Şehrin hukuksuzluğunu ve kanunsuzluğunu sosyoloji ve argosundan çıkarabilirsiniz. Kanunsuz şehirlerin argosu güçlü olur. Urfa'nın argosu güçlüdür. Örneğin 1950'lere kadar bu şehrin kırsalında yağma ve talanlar başını alıp gitmiştir.

Hatta cumhuriyet arşivinde bu konuda Başbakan Menderes'ten yardım dahi istenmiştir. Osmanlı arşivinde Urfa ile ilgili en çok belge yağma/talan ve aşiretlerin birbirini şikâyeti ve ispiyonu üzerinedir. Ayrıca Urfa'nın kırsalında talan, yağma, kaçakçılık erkeklik ve yiğitlik göstergesidir. Ağıtlar kaçakçılara, eşkıyalara yazılmıştır.

Tarih boyunca Urfa zor bir şehir olmuştur. Birbirini seven aşıkları, gözlerini kırpmadan öldüren babalar kardeşler olmuştur. Bunun üzerine yüzlerce hikâye anlatılır. Urfa türkülerinde bu aşkların trajedisi anlatılır. 20. yüzyılın başlarında Urfa'da görev yapan Dr. Künzler, hatıratında bu şehirde günde ortalama en az yirmi kişinin öldürüldüğünü yazar.

Bu şehirde ne türkü söyleyebilirsiniz ne şiir. Ne felsefe yapabilirsiniz ne eleştiri... Ne biyografi yazabilirsiniz ne bu şehrin gerçekçi tarihini... Örneğin Urfa'da yar seversin başın belaya girer. Sevgilinin adıyla türkü bile çığıramasın.

Bakkal Mahmud’un kızı, zilli kız, yahut Urfalı Zeyno deyip ortada bir isim zikredip geçersin. Eğer bir türküde açıkça bir kadın adı geçiyorsa o bir genel kadındır. Zaten birçok türkü hayat kadınlarına yazılmıştır. Birçok ağıt da cinayetlere...

Sevgilinin adını dahi bir şiirde ölümsüzleştiremezsin. Dillere düşer namusu lekelenir sonra. Film çekersin, herkes senarist, yönetmen sanat eleştirmen olur. Filmi kimseye beğendiremezsin. Mimari bir eser ortaya koyarsın ağzı olan konuşur. Herkes mimar herkes mühendis, herkes akıl hocasıdır... Bu şehirde akıl veren çok olur ancak bu şehir için para harcayan bulunmaz. Her şey devletten beklenir. Antep kendi iradesiyle değişim dönüşüm yaşar, Urfa ancak devlet aklıyla.

Bu şehirde bütün yenilikler bütün yatırımlar devlet eliyle yapılmıştır. Devlet bu şehrin ufkunu açmıştır. Çünkü bu şehir üzerine düşünenlere bu şehir yaşam hakkı tanımamıştır. Bu şehir kendi çocuğunu boğan bir şehirdir.

Bundan yirmi yıl önce Yaralı Yürek dizisi çekilmişti bu şehirde. Film yine feodalizmi konu almıştı. Ağamız tecavüz etmez, ağamız içki içmez, Urfalı dindardır diyerek eleştiri yapıldı. İlginçtir o sırada seçim süreci başlamıştı. Birileri siyasi hesap birileri filmcilerden danışmanlık ücreti talep edip alamamış bunun üzerine filmciler hedefe konulmuştu.

Ardından bir yerlerden düğmeye basılmış, filmciler hedef gösterilmiş, film seti basılmış, kurşunlanmıştı. Hatta yaralananlar olmuştu. Olaylar yüzünden sinemacılar Urfa'yı terk etti. Bu tarihten sonra filmciler, beş yıl Urfa'da film çekmeme kararı aldılar. Şehir kaybetti. Bu sırada Antep ve Mardin'e gün doğdu. Böylece en çok film çekilen Urfa unutuldu, Antep ve Mardin filmcilerin ilgi alanına girdi. Artık Türk sinemasında Mardin ve Antep Urfa ile yarışıyor.

Şimdi de benzer bir eleştiri Halef dizisi için yapılıyor. Film eleştiriliyor, ağamıza laf söyletmeyiz, töremiz kutsaldır, laf söyletmeyiz. Urfa şivesi konuşulmuyor diye veryansın ediyorlar. Film Urfa'yı yansıtmıyormuş... Şehri yanlış tanıtıyormuş vs. eleştiriler yapılıyor. Kan davası, namus cinayeti, ağalığın devamı, şeyhliğin sürmesi, seven iki gencin infaz edilmesi, bir koyun için ölen onlarca kişinin ardından yüzlerce koyunun gösteriş için kurban edilmesi mi Töre? Urfa bu değil mi? Halen kan parası adı altında milyarlarca rant dönmüyor mu? Halen kırsalda blok oylarla oylar alınıp satılmıyor mu? Küçük bir trafik kazasında cinayet işlenmiyor mu? Tefecilik faizcilik yapılmıyor mu? Bunları eleştirmeden nasıl üstesinden geleceğiz? Töre sanki din olmuş tapıyorlar.

Cehaletle yoğrulmuş binlerce yıllık töreyi 21. yüzyılda sürdürmek ancak Urfa gibi eğitimde geri kalmış bir şehre özgüdür. Törenin derin izleri halen devam etmektedir. Sosyal paylaşım sitelerindeki paylaşımlara bakınca sanırsınız ki şehir sanki sütten çıkmış ak kaşık. Hakikat şudur ki sanatın S'si, Edebiyatın E’si, Felsefenin F'si bu şehre uğramamıştır. Geçmişin zengin mirası üzerine oturmuş hayırsız evlat gibidir Urfa!
Milyonlar kazanan şehrin zenginleri, kendilerine bu şehirden paye çıkaran şehrin eşrafı kültürel anlamda Urfa'ya en küçük bir katkı sunmuş mudur?
Ama nedense kendilerini şehrin sahibi görmekten geri durmazlar. Bugüne kadar şehrin bir zengini bir filme sponsor olmuş mudur? Bir edebiyat etkinliğine katkı sunmuş mudur? Şehri gerçek anlamda tanıtacak bir senaryo yazdırıp yapımcı ve yönetmenleri şehre davet etmiş midir? Adamlar film çekiyor bizimkiler beğenmiyor. Beğenmiyorsanız siz çekersiniz.

Amerika'yı yerin dibine batıran filmler çekiliyor. Hem de Amerikalı yönetmenler tarafından. Kimse niçin bu film çekildi diye karşı çıkmıyor. Fransızlar büyük kahramanları Napolyon’nun hayatını komediye dönüştürüp alaya alıp gülerek seyrediyorlar. Bundan gocunmuyorlar. Ama bizde değil bir kahramanı, bir haini dahi hain olarak anlatamazsınız.

Urfa'nın sinemacılara ihtiyacı var, sinemacıların Urfa'ya ihtiyacı yok. Çünkü konuyu değiştirmeden her yerde mekân yaratabilirler. Örneğin Bursa, film platosu kurarak bundan milyarlar kazanıyor. Urfa hazır canlı plato. Filmciler burada hem şehrin reklamını yapıyor hem şehre ekonomik katkı sunuyor. Bu filmler sayesinde birçok Urfalı figüran/karakter oyuncu çıkmıştır. Urfalılar sinemayı seviyor. Sinemacılar da Urfa'yı. Urfa'nın sinema ile macerası 1950'de Hüseyin Peyda ile başlamış.

Onun açtığı bu yoldan devam etmek zorundayız. Öyle ise sinemacıları küstürmeden eleştiri yapmalıyız. Onlara yardımcı olmalıyız. Çünkü görsel ve dijital mecrada olmayan hiçbir yerde olamaz. Sinema, dijital mecra günümüzün olmazsa olmazıdır. Öyle ise şehrimizi dijital mecrada, sinemada var etmeliyiz. Urfa’yı seviyorsak onu sinemaya dijital mecraya taşımalıyız.

Kaldı ki belgesel film ile uzun metrajlı filmi veya dizi filmi birbirinden ayırmalıyız. Bunlar arasındaki temel fark, belgesellerin gerçekleri kaydetmesi, uzun metrajlı filmlerin ve dizi filmlerin ise kurgu olmasıdır. “Halef” belgesel bir film olmayıp dizi filmdir. Onun içindir ki kurgulara yer verilmiştir. Dizideki kurgulara bu açıdan bakmak ve değerlendirmek gerekir. Zaten dizi başlarken yazmışlar, "Dizide geçen olayların gerçekle ilgisi yoktur" diye.