Gazeteoksijen de Nurcan Baysal'ın kaleme aldığı GAP'ı nasıl gaptırdık başlıklı yazı şu ifadelere yer veriliyor. GAP ilk olarak 1977’de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin su ve toprak kaynaklarını geliştirmek, Fırat-Dicle Havzası’nda sulama yapmak ve hidroelektrik enerji üretmek adına başlatıldı. Ekim 1989’da Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bir kararname ile özel bir idareye de kavuştu. Proje, ABD’deki Tennessee Vadisi Projesi’nden sonra dünyanın en büyük ikinci kalkınma projesi olarak lanse ediliyordu. GAP ile bölgeler arası kalkınmışlık farkı bitirilecek, 3.8 milyon kişiye istihdam yaratılacak, 1.8 milyon hektar arazi sulanacak, tüm Türkiye’nin elektrik sorunu çözülecek, tarım ürünlerinde Türkiye kendi kendine yetmeyi bırakın, komşu ülkelerin de ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir kapasiteye gelecekti.
Hedef 2010’da bitirilmesiydi
Projenin başlamasının üzerinden 48 yıl geçmesine rağmen GAP kapsamındaki iller Türkiye’nin en yoksul illeri arasında. Son 20 yıldır başta Urfa ve Adıyaman olmak üzere GAP kapsamındaki illerin hemen hemen hepsinde mevsimlik işçilik temel geçim kaynaklarından biri haline dönüştü. Bu iller sık sık mevsimlik işçi ölümleri ile gündeme geliyor. GAP’ın merkezi Urfa’da yaklaşık 400 bin kişi mevsimlik tarım işçisi olarak başka illere giderek oralarda çalışıyor. Bu Türkiye’de bir il için en yüksek rakam. Yani Urfalıların yaklaşık dörtte biri çoluk çocuk evlerini bırakarak yılın belli dönemlerinde batı ya da Karadeniz illerine giderek mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyor. Urfa’nın ardından Adıyaman geliyor.
Peki ne oldu da, dünyanın en büyük kalkınma projelerinden biri olan GAP böylesi bir fiyaskoya döndü? Kısaca anlatmaya çalışayım:
GAP, başlangıçta bölgenin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesine dayanan bir program olarak ele alınmış; proje kapsamında Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ile 1.8 milyon hektar alanda sulama şebekesi yapımı öngörülmüştü. 1989’da hazırlanan master plan ile GAP entegre bir kalkınma projesine dönüştürüldü. Plana uygun şekilde 2002’de yapılan revizyon ile tarım, sanayi, ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal ve kentsel altyapı yatırımlarını da içine alan GAP’ın, 2010’da bitirilmesi hedeflendi. Böylece GAP dünyanın en büyük entegre kalkınma projelerinden biri haline geldi.
Projenin yönetiminden sorumlu GAP İdaresi Başkanlığı özel bir yetkiyle kurulmuştu ve Türkiye’nin en iyi kalkınmacılarını bünyesinde bulunduruyordu. Türkiye’nin en yetkin ve donanımlı bürokratlarından biri olan Olcay Ünver tarafından yönetilen bu kurum, bir okul gibi Türkiye’nin kalkınmacılarını da yetiştiriyordu.
Bugün Türkiye’de kalkınma alanında bilinen birçok uzmanın yolu muhakkak GAP İdaresi’nden geçmiştir.
GAP İdaresi 2000’li yılların başlarına dek gerçek anlamda bir okuldu. Yerel kalkınmayı önemsiyor ve bölge insanları ile yakın kontaklar geliştiriyordu. Tüm planlamalar bölgeden sivil toplum ve insanların aktif katılımı ile yapılıyordu. Uluslararası alanda da saygınlığı oldukça yüksek bir kurumdu. Üniversiteden mezun olduktan hemen sonra Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve GAP İdaresi’nin birlikte yürüttüğü yoksullukla mücadele ve kalkınma projelerinin içinde uzun yıllar yer aldım. Böylesine donanımlı bir ekiple uzun yıllar çalıştığım için kendimi hep şanslı sayarım.
AKP iktidara gelir gelmez başta idarenin başkanı Olcay Ünver olmak üzere, GAP İdaresi’nin neredeyse tüm yetişmiş ekibini görevden uzaklaştırdı. İdare deneyimsiz, kalkınma ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, yereli önemsemeyen insanlarla dolduruldu; idareye ait restoranlar bile alkollü içki servisi yaptığı için davalara söz konusu oldu. Sadece birkaç yıl içinde GAP İdaresi’nin üzerinden neredeyse buldozerle geçildi diyebilirim.
Bölgeye gelmeyen “refah, huzur ve mutluluk”
2008’de dönemin Başbakanı Erdoğan yeni GAP Eylem Planı’nı açıkladı. Bu yeni eylem planı kapsamında 4 stratejik gelişme ekseni tespit edilmişti. Bunlar; ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi, sosyal gelişmenin sağlanması, altyapının ve kurumsal kapasitenin geliştirilmesiydi. Başbakan Erdoğan 27 Mayıs 2008’de yeni eylem planını basına açıklarken temel hedefin “Bölgeye refah, huzur ve mutluluk getirmek” olduğunu belirtmişti.
Ama GAP bölgeye ne refah, ne huzur ne de mutluluk getirdi.
Planın dördüncü ekseni olan kurumsal kapasitenin geliştirilmesi, Türkiye’nin en iyi kalkınmacılarının işten bir bir atılması ile baştan bir hayale dönüştü. Planda öngörülen ekonomik kalkınmanın gerçekleşmesi de mümkün olmadı, çünkü bunun için gerekli bölgede yatırım yapmayı cazip hale getirecek kapsayıcı ve nitelikli teşvik sistemi bir türlü oluşturulamadı. Sosyal gelişmenin sağlanması konusunda da planda öngörülen bölgenin eğitim, sağlık, istihdam, sosyal hizmet ve yardımlar ile kültür-sanat-spor gibi alanlarda bölge ortalamasının ülke ortalamasına yaklaştırılması hedefine ulaşılamadı, çünkü bu alanda gerekli yatırımlar yapılmadı. Belki bu dönemde bölgedeki yoksullara biraz daha fazla yardım gitti ama temelde yoksulluğu ortadan kaldıracak stratejiler benimsenmedi.
GAP temelde bir sulama ve barajlar projesi olarak dizayn edilmişti.
Bu alandaki gelişmelere bakacak olursak:
GAP İdaresi’nin yayınladığı 2023 yılı rakamlarına göre proje kapsamında hedeflenen 19 hidroelektrik santralinden 14’ü tamamlandı. Hedeflenen 22 barajdan 18’i bitti. 1980’lerde başladığında 20 yıl içinde bitirilmesi planlanan GAP’ta 50 yılda enerji yatırımlarında %91.2 oranında fiziki gerçekleşme sağlandı.
GAP’tan sağlanan enerjinin büyük miktarı ülkenin batısına ve diğer bölgelerine gittiği için enerji üretimi önemliydi. GAP İdaresi’nin verilerine göre 2023’te ülke genelinde üretilen 63.8 milyar kilovat-saat hidrolik enerji içinde GAP’ın payı 14.2 milyar kilovat-saat ile %22.3’tür. Yani ülkede üretilen enerjinin dörtte biri GAP bölgesinden, Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde yapılan baraj ve HES’lerden sağlanıyor.
Yazının tamamını okumak için TIKLAYIN