Eskişehir’de konuşan Niyazi Yanmaz şu ifadeleri kullandı; “Biz burada bir siyasi partinin muhalif sözcüsü olarak değil, bu ülkenin bir evladı olarak; ateşten bir gömlek içerisinde, birliğimizin ve doğru bildiklerimizin sesi olma gayretiyle huzurlarınızdayız. Yalnız şunu öncelikle belirtmek isterim:
Bizim söz ettiğimiz iktidar, 24 yıllık bir iktidardır. Türkiye’nin son 100 yılına baktığımızda, 24 yıl boyunca tek başına ve süreklilik arz eden bir biçimde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çoğunluğu sağlayarak ülkeyi yöneten başka bir iktidar olmamıştır. Değerlendirmelerinizi buna göre yapmanızı rica ediyorum.
Maalesef dünyamız bugün bölgesel gerginliklere, savaşlara ve insanlık tarihinin belki de en ağır soykırımlarından birine sahne olmaktadır. Bu soykırım, dünya kamuoyu tarafından kınanmakta; ancak özellikle bazı İslam ülkelerinin idarecilerinin bu duruma seyirci kalması bizleri derinden üzmektedir.
Yine bu 24 yıllık iktidar döneminde Türkiye’nin üç ana sektörü öne çıkmaktadır: turizm, inşaat ve tekstil. Geçtiğimiz hafta, ülkemizin önde gelen tekstil perakendecilerinden, üreticilerinden biri üzüntüyle şu açıklamayı yaptı: “Türkiye, altı ay içerisinde büyük bir felaketle karşı karşıya kalacak.”
Bu şahsı karalamak için söylemiyorum; ancak kendisi 2021 yılında “AK Parti iktidarı Türkiye’yi 50 yıl ileriye götürdü” demişti. O dönemde biz, hiçbir kin veya husumet gütmeden, yalnızca doğru bildiklerimizi ifade ediyorduk. Aradan dört yıl geçti, aynı kişi bugün ağlamaklı bir şekilde “Maalesef altı ay içerisinde büyük bir felaketle karşılaşabiliriz. Tekstil fabrikaları her gün biraz daha batıyor, konkordato ilan ediyor, iflas ediyor. Başta Mısır ve Bangladeş olmak üzere birçok ülkeye taşınıyorlar.” diyor. İşte tekstil sektörünün durumu budur.
İnşaat sektörüne gelince… Geçmişte Galatasaray Kulübü başkanlığı da yapmış olan iş insanı Adnan Polat Bey, “Konut kredileri çok yüksek. Krediler bu kadar yüksek olunca inşaat maliyetleri de artıyor. Dolayısıyla inşaat sektörü durgunluk, hatta bataklık noktasında.” ifadelerini kullandı.
Biraz önce belirttiğim gibi hem tekstil hem de inşaat sektörü, Türkiye’nin en fazla istihdam sağlayan lokomotif alanlarıdır. Ancak her iki sektörde de tablo ne yazık ki çok vahimdir.
Turizm sektörü ise artık öyle bir hale geldi ki, kendi vatandaşlarımız dahi Ege kıyılarında tatil yapmak yerine Yunan adalarına geçip orada çok daha ucuza tatil yapıp geri dönmektedir. Vatandaşımız bunu yaparken, yabancı turistler Türkiye’ye gelmekten imtina etmektedir. Edindiğimiz bilgilere göre, Edremit’te, Ayvalık’ta, Balıkesir’de toplam 60 otel bu yıl hiç açılmamıştır. Bazı insanlar plajlarda yatıp kalkmakta, bazıları ise araçlarını adeta otel gibi kullanmaktadır. Dolayısıyla turizm sektörü de büyük bir hüsranla karşı karşıyadır.
Geçtiğimiz gün SGK Başkanı bir ifade kullandı. Hakikaten haftanın sözü. Dedi ki: “Eskiden emeklilerimiz 50-55 yaşında ölürdü. Şimdi ömürleri uzadı, ortalama 78 yaşına kadar yaşıyorlar. Dolayısıyla emekli maaşları çok düşüyor.”
Yani bu ne demek biliyor musunuz? “Biz size düşük ücret veriyoruz, iyi beslenemiyorsunuz, sağlığınıza dikkat edemiyorsunuz ama ölmüyorsunuz. Ne yapalım, onun için maaşları daha da düşürüyoruz.” Böyle bir sosyal devlet anlayışı olabilir mi arkadaşlar? Bu, bence haftanın sözüdür.
Şimdi, peki çiftçi ekiyor ama zarar ediyor. Girdiler artmış. Mesela pamuk için söyleyeyim:
Pamukta girdiler artmış. Gübreye %100’ün üzerinde zam gelmiş, ilaca %100’ün üzerinde zam gelmiş, mazota ise %40 civarında zam yapılmış. Geçen sene pamuğu 24 liraya satmışlar, bu sene 28 liraya satıyorlar. Yani %20 artış. Bu tabloyu diğer ürünlere de teşmil edebilirsiniz; tamamında durum aynı. Ve çiftçi perişan.
Besiciye bakıyorsunuz: hayvanı alıyor, besliyor. Kesim zamanı geliyor, bir bakıyorsunuz gümrük duvarları iniyor, dışarıdan ithal et geliyor. Besici perişan. Bir daha da beslemiyor. Böylece ette de dışa bağımlı hale geliyorsunuz.
Peki, biz 2025 yılını böyle geçirdik. 2026 için tünelin ucunda bir ışık görülüyor mu? Maalesef öyle değil. Tahmini olarak bütçe görüşmelerinde ve öngörülerde edindiğimiz veriler şöyle. 2026 bütçesinde öngörülen toplam büyüklük: 18,9 trilyon TL. Bütün gelirler: 16,2 trilyon TL. Şimdiden açık: 2,7 trilyon TL. 2021, 2022, 2023, 2024 ve 2025’te bütçelerde öngörülen açıklar her defasında ikiye katlanmış. Yani şimdiden 2026 yılı için devlet 2,7 trilyon TL açık öngörüyor. Bunu ikiyle çarparsanız, 5,4 trilyon TL olur. 18,9 trilyonluk bütçede, sadece faiz ödemeleri bütçe dışı kalemler hariç 3,4 trilyon TL. Yani bizden toplanan vergilerin yaklaşık %20-25’i faize gidiyor.
Devlet, mevcut iktidar, hiçbir ekonomik hedefi tutturamıyor. Yalnız bir şeyi tutturuyor: trafik cezalarını. Trafik cezalarında 6-7 aylık öngörülen rakam 350 milyar TL iken, devlet 910 milyar TL ceza kesmiş. Bunu bir haftada tutturuyoruz!
Şimdi, değerli basın mensupları, TÜİK verilerine göre bakın altını çizerek söylüyorum, TÜİK verilerine göre size ne kadar inandırıcı gelirse 2011’de mutluluk oranı %63 iken, 2025’te bu oran %49’a düşmüş. Yani Türkiye’de iki kişiden biri artık mutlu değil. Mevcut iktidar doğum oranlarını artırmak için gayret ederken, AK Parti iktidarından önce Türkiye’de doğum oranı %2,2 idi; bugün %1,1’e düşmüş.
Yine değerli basın mensupları, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Vekili Cevdet Yılmaz Bey, Türkiye’de kişi başına gelirin 13.110 dolar olduğunu söyledi. 13.110 dolar yaklaşık 550.000 TL’ye denk geliyor.
Bu ne demek biliyor musunuz?Üç kişilik bir aileyi düşünün: anne, baba, çocuk. Bu, toplamda 40.000 dolar eder. 40.000 doları 40’la çarptığınızda 1.600.000 TL eder. Bu da her haneye aylık ortalama 120.000 TL gelir girmesi anlamına gelir.
Allah aşkına, bu rakam gerçekçi mi? Emekli 17.000 TL, asgari ücretli 22.000 TL alırken siz her haneye 120.000 TL girdiğini iddia ediyorsunuz. Bu tamamen hayali ve afaki bir rakamdır.
Üstelik Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verilerine göre açlık sınırı 29.000 TL. Siz asgari ücreti 22.000 TL, emekli maaşını 16-17.000 TL olarak belirliyorsunuz.
Yani bu insanlara affedersiniz “Gidin dilenin, zekâta, sadakaya, öşre, fitreye muhtaç hale gelin.” demektir.”




