Amansız bir “vehn” hastalığına yakalandık… Dünya sevgisi ve ölüm korkusu kapladı yüreklerimizi. Yürürken mal, makam, şan, şöhret ne varsa topladık yoldan.

Sadâkati ve ihlâsı bu yolda şiar edinmedik. Yol dikenli, taşlı, engellerle dolu olduğunda yolumuzu değiştirdik.

Niye böyle olduk? İman ve hürriyet kalesi münkir ve müstebit güçler tarafından kuşatılmışken kaleleri terk ettik…

Birçok kişi başını çevirip gittiği halde ‘Okçular Tepesi’nde duran sahabelerin sadâkati gibi, sebat ve metanetle duramadık.

“Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam” buyurmuş Üstadımız; biz ise özgürlük mücadelesinde ekmeği tercih ettik… Kimseden korkmadan, minnetler altına girmeden, “istiğna” mesleğini düstur edinemedik. 

Niye böyle olduk? Tâlut ordusunun imtihan edildiği nehirle imtihan edildik yolda… Bir avuç içmemiz gereken nehirden, kana kana içtik…

Dâvâyı, insanların hayal ürünü olan sözlerinden ibaret olduğunu sandık. İdeolojileri sadece bir kısım insanlara harcadık. Bütün insanlara hitap edemedik.

Niye böyle olduk? Ne Yusuf olabildik ne de “Ben Allah’tan korkarım” diyebildik…

Hak yolda sadece hakkın hatırını esas tutmadık. Başka hatırları üstün tuttuk, menfaat üzere bir yola girdik. Korkuya, hubb-u câha, mala, tarafgirliğe, sırtımızı çevirmedik. Geçici rüzgârlara kapılıp gittik.

Niye böyle olduk? Seküler bir yaşamın müntesibi hâline geldik…

Dâvâ için çıktığımız yolda başka sokaklara yönlenip gittik. AVM’lerin pençesinde tükenip gittik… Dünya selinin önünde sürüklenen çer çöp gibi olduk. Dünyalık kazanımlarımızı kaybetmemek adına, ahiretimizi kaybettik…

Niye böyle olduk? Salebelere katıldık. Çok daha fazla umreye gider olduk, ama feyz alamadık…

Niye böyle olduk? Buzağıların peşine takılıp gittik…

Elif gibi doğru kalmayı başaramadık. Keyfiyeti değil kemiyeti göz önünde bulundurduk. Ganimete inen kırk kişiyi sadakatle bekleyen on kişiden büyük olduğunu düşündük. Azamî bir sabırla yolumuza devam edemedik…

Niye böyle olduk, karaya çıkınca Allah’ı mı unuttuk? Kazanmak için satmaya en yakınımızdakilerden başladık…

Yola çıktıklarımızı, yolda bulduklarımızla değiştirdik. Düşmanlarımızı yakın, dostlarımızı uzak tuttuk. Yakınlaşan düşman dost olmadı amma uzaklaşan dostlarımızı düşman ettik sonunda… Kardeşliğimizi de kaybettik…

Niye böyle olduk? Tepeleri terk ettik, ganimetlerin peşinden koşup gittik…

Bizim bu kalabalıklarla başa çıkacak takatimiz kalmadı. Velhasıl tüm tepeleri kaybettik…

İyi de neden böyle olduk, hiç düşündük mü?