Urfa bu aralar hacıyatmaz gibi. Bir o yana bir bu yana sallanıyor; fakat bir süre sonra dik duracağına ağırlık merkezinin üzerine oturacağını düşünüyorum.
Bu aydınlık günlerin çok uzakta olmadığı konusunda gerçekten ümitliyim.
Ne yazık ki benim de içinde yer aldığım orta yaş kuşağın hiçbir gelecek vaat etmediği artık kesinleşmiştir.
Neden böyle düşünüyorum.
Çünkü bizim kuşak ailede, sonra okulda, sonra Kur’an kursunda, daha sonra askerlikte ve daha sonra meslek hayatında ciddi baskı altında yetiştirildi. Bu yüzden de kişilik, karakter ve özgüveni ciddi biçimde örselendi.
Dolayısıyla ezik, ödlek ve kaypak hale gelmiş bir kuşak oluştu. Kısacası, bizim kuşak yüreksiz bir kuşaktır.
Bu yüzden de zaman ilerledikçe fosilleşecektir.
Öte yandan, bizim kuşağın din ve siyaset anlayışı büyük ölçüde futbol takımı taraftarlığı ve amigoluk gibidir.
Çocukluk evresinden itibaren ezilerek yetiştiğinden, az çok güç ve nüfuz sahibi olduğunda basbayağı zalimleşerek bu derin ezikliğin acısını çıkarma eğilimine sahip bir kuşaktır.
Bu yüzden bizim kuşak üste karşı son derece itaatkâr, asta karşı da bir o kadar acımasız ve gaddardır. Üstüne üstlük pek çok konuda tahammülsüz ve yobazdır.
Şimdi aklıma Ahmed Arif’in “Anadolu” şiiri geldi.
“Gör nasıl yeniden yaratılırım, namuslu genç ellerinle
Kızlarım oğullarım var gelecekte
Her biri vazgeçilmez cihan parçası
Kaç bin yıllık hasretimin koncası
Gözlerinden, gözlerinden öperim
Bir umudum sende, anlıyor musun?” diye ümit bağladığı kuşak aslında Urfa için de beklenen kuşaktır.
Urfa bu kuşakla bir oyana bir bu yana sallanmaktan kurtulacak ve ağırlık merkezine oturacaktır.